31 Temmuz 2011 Pazar

"Club 27" miti nedir

Müzisyenin ölümcül ikilemi

Medyada durmadan sözü edilen "Club 27" miti, aslında Eric Segalstad'ın '27'ler: Rock & Roll'un En Büyük Efsanesi' adlı kitabından kaynaklanıyor. Anlaşılan, kitabın ardından 'Club 27' kavramı rock müzikle ilgili bir pop kültür fenomenine dönüşmüş.
Music ( Müzik )
Amy Winehouse’un ölüm haberi geldiğinden beri, gerek Türk, gerek İngiliz medyasında durmadan sözü edilen “Club 27” mitinin kökeni, Eric Segalstad’ın 2008’de Random House yayınevinden çıkan “The 27s: The Greatest Myth of Rock & Roll” (27’ler: Rock & Roll’un En Büyük Efsanesi) adlı kitaba dayanıyor.


27'liler Kulübü : Onlar da 27'sinde veda etti

Kitapta, 27 yaşında hayata veda eden 34 müzisyenin yaşam öyküleri, rock müziğin farklı türleri ve tarihçeleri numeroloji, felsefe ve astrolojiyle zenginleştirilerek aktarılıyor. Anlaşılan, kitabın ardından “Club 27” kavramı bir bakıma rock müzikle ilgili bir pop kültür fenomenine dönüşmüş... “Club 27” odaklı yazılarda hep aynı ünlü adlarla karşılaşıyoruz... Jimi Hendrix, Janis Joplin, Jim Morrison, Brian Jones, Kurt Cobain ve tabii son olarak Amy Winehouse...

Bence, (Jim Morrison dışında) bu müzisyenlerin ortak yönü, uyuşturucu bağımlılığı sonucu 27 yaşında ölmeleri değil, yaşadıkları dönemde çok önemli konular üzerine odaklanmalarıydı. Onlar, yarattıkları müzikle, içinde yaşadıkları politik, ekonomik, sosyo-kültürel düzene başkaldırıyorlardı...

Bizlere bıraktıkları şarkıları, konuşmalarından farklı anekdotları neredeyse ezbere biliyor olmamızın nedeni de yarattıkları müzikteki sesleri özümsememizin yanı sıra onların tarzlarını benimsememiz. Çok genç yaşta üne kavuşan bu müzisyenler, öldükten sonra hem dinleyicilerinin kuşaktan kuşağa çoğalmasıyla hem de dünya düzenine bağlı koşullar özgün kişilikleri tüketmeyi seven, arta kalanı da pop kültüre katan bir tabiata sahip olduğu için birer efsaneye dönüştüler.

26 Temmuz 2011 tarihli The Guardian gazetesinde, Hadley Freeman’ın, benim çok dikkatimi çeken ve az çok aynı fikri paylaştığım çok güzel bir yazısı çıktı. Yazının konusu Amy Winehouse’un ölümünün medya kuruluşları tarafından topluma yetersiz/yanlış bir biçimde aktarılmasıydı.

Freeman’ın vurguladığı pek çok nokta arasında şunlar da vardı:

- İnsanların ölümüne ilişkin kanıtlanmamış, varsayıma dayalı bilgiler yayımlamayın, çünkü Winehouse’un ölüm nedeni henüz bilinmiyor...

“Club 27”den çok fazla söz edildi. Evet, Winehouse 27 yaşında öldü; başka ünlü müzisyenler de öyle! Ama bu “Club 27” saçmalığı birbirinden çok farklı insanları aynı kefeye koyuyor ve ölümlerini rock’n’roll geleneğinin bir parçası olarak sunuyor.

Manşetlere yansıyan bir başka konu da Amy Winehouse’un ve yukarıda değindiğim öteki müzisyenlerin neden uyuşturucu kullanmaya gerek duydukları idi. Ben apayrı aile düzenlerinden, eğitim koşullarından, yaşantılardan gelip şarkılar yazan insanların uyuşturucu bağımlılıklarını yalnızca bir ya da iki nedene bağlamamamız gerektiği kanısındayım. Önemli olan, o kişinin iç dünyasıdır, her şeyin nedeni orada gizlidir.

Her şey bir yana, müzik duyguların, yaşanmışlığın ve bilginin bir karışımıdır. Bazılarımızın severek dinlediği o şarkıların yazılmasında, son derece duygusal, kırılgan, genç yaşlarda çok şey yaşamış ve bilgi birikimi edinmiş insanların yüzde yüz rolü yok mudur?

Özellikle de genç müzisyenlerin en önemli niteliği genç olmaksa, o zaman bu kişiliklerin tepkisel kararlar vere- bilmeyi, farklı olmayı/farklı bir şeyler yaratabilmeyi, her şeyin daha güzeline erişmeyi, onu edinmek için de ne pahasına olursa olsun savaş vermeyi istemelerinden daha doğal ne olabilir? İnsan gençken kendini yaşamın çok uzun olduğuna, alınan hiçbir riskin gerçekten risk olmadığına inandırmaz mı? Böyle bakıldığında, yaşam yarının ne getireceğini bilemeden başlangıçla son arasında yaşanan ölümcül bir ikilem değil midir? Kim bilir, belki Amy Winehouse da böyle düşünüyordu... Bana öyle geliyor ki, “iyi” müzik yaratabilmek de zaman zaman bazı müzisyenler için böylesine ölümcül bir ikileme dönüşebiliyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder